MİRASI PAYLAŞMA DAVASI
A) Genel Bilgi
Mirasçılar anlaşma yoluyla mirası paylaşmazlarsa, içlerinden biri, açacağı bir dava ile bunu mahkemeden isteyebilir. Gerçekten de, mirasçılar miras paylarının oluşmasında veya malların özgülenmesinde bazen birbirleriyle anlaşamayabilirler. Bu takdirde açılacak dava üzerine paylaşma mahkeme kararıyla gerçekleşir. Açılacak bu dava, mirasın paylaşılması davasıdır.
Mirasçılardan her biri bu davayı ilke olarak her zaman açabilir ve terekeden payına düşen mal ve hakların diğer mirasçılarınkinden bağımsız ve ayrı olarak elbirliği hak sahipliğinden bireysel/kişisel hak sahipliğine dönüştürülerek kendisine verilmesini isteyebilir. Mirası paylaşma davası sonunda hâkimin verdiği kararla mirasçı hakimin özgülediği tereke malının veya hakkın bireysel/kişisel maliki veya sahibi olur.
B) Paylaşma Davasının Konusu
Paylaşma davasının konusu, mirasın paylaştırılması, paylaşmanın yapılmasıdır. Paylaşma davasıyla birçok uyuşmazlık konularının çözüme kavuşturulması istenebilir. Gerçekten de, davacı bu dava ile her şeyden önce paylaşılacak tereke mevcudu ile bunun miktar ve değerinin belirlenmesini, kendi miras payının tespit edilmesini, daha sonra da terekenin mirasçılar arasında payları oranında paylaştırılmasını ister. Dava dilekçesi bunların dışında ayrıca ön sorun ya da bekletici sorun olarak maddi hukuka ilişkin bazı talepleri de içerebilir. Bu talepler arasında özellikle, ölüme bağlı bir tasarrufun iptali, saklı payı ihlal eden ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırmanın tenkisi ya da miras bırakanın sağlığında bir mirasçısına miras payına mahsuben vermiş olduğu bir sağlar arası karşılıksız kazandırmanın denkleştirilmek üzere terekeye iadesi veya aile konutu ve ev eşyasının sağ kalan eşe özgülenmesi gibi talepler söz konusu olabilir. Aynı şekilde, hâkim mirasçılardan birinin istemesi halinde, tereke borçlarının paylaşmadan önce ödenmesine veya güvence bağlanmasına karar verebileceği gibi, miras bırakanın koyduğu paylaşma kurallarının yerine getirilmesine veya değerinde önemli bir azalma olmadan bölünemeyen bir tereke malının bir bütün olarak mirasçılardan birine özgülenmesine karar verebilir.
Paylaşma davasında hâkim, mutlak bir yetkiye sahiptir. Bu nedenle, hâkimin vereceği karar, paylaşmanın şartlarını kesin ve nihai olarak belirleyen, tereke mallarının mirasçılara payları oranında özgülenip, yerine getirilmesine imkân veren, tüm mirasçıları bağlayan bir karar olmalıdır. Kuşkusuz, hâkim miras paylarını oluşturup mirasçılara özgülerken yerel adetleri, mirasçıların kişisel durumlarını ve çoğunluğun arzularını göz önünde bulundurmak zorundadır. (TMK m. 650/1)
C) Hukuki Niteliği
Mirası paylaşma davası, bir görüşe göre tespit davası, diğer bir görüşe göre ise, eda davasıdır. Ancak, doktrinde hâkim görüşe göre mirası paylaşma davası, yenilik doğuran bir davadır. Taraflar arasında yeni bir hukuki ilişki kuran veya mevcut hukuki ilişkiyi değiştiren ya da ortadan kaldıran davaya yenilik doğuran dava denir. Paylaşma davasıyla bir yandan miras ortaklığı sona erer. Bu anlamda paylaşma davası, bozucu yenilik doğuran bir davadır. Diğer yandan da paylaşma davası sonunda tereke malları üzerindeki elbirliğiyle hak sahipliği sona ererken, mirasçıların bireysel hak sahipliği kurulur. Bu yönden bakıldığı zaman da paylaşma davası, kurucu yenilik doğuran bir davadır. Dolayısıyla paylaşma davası karma nitelikli yenilik doğuran bir davadır.
D) Davanın Tarafları
Paylaşma davası mirasçılar arasında söz konusu olur. Mirasçılar yasal mirasçı olabileceği gibi, atanmış mirasçılar da olabilir.
aa) Davacı:
Paylaşma davası yasal ve atanmış mirasçılar tarafından açılır. İstisnai olarak TMK m. 648/III’e göre açılmış mirasta bir mirasçının payını devralmış veya haczettirmiş olan ya da elinde mirasçıya karşı alınmış borç ödemekten aciz belgesi bulunan alacaklı, sulh hakiminden bu mirasçının yerine paylaşmaya katılmak üzere bir kayyım atanmasını isteyebilir. Ancak, kayyım yalnız paylaşmaya katılma yetkisine sahiptir, dolayısıyla onun paylaşma davası açma hakkı yoktur.
Vasiyet alacaklıları, intifa hakkı sahipleri, vasiyeti yerine getirme görevlisi, miras ortaklığı temsilcisi, mirası resmen yöneten kimse, bu davayı açamazlar. Mirası red, mirasçılıktan çıkarılma, mirastan yoksun kalma ve mirastan feragat gibi sebeplerle mirasçılık sıfatını kaybeden kimselerin de paylaşma davasını açma hakları yoktur. Miras ortaklığı devam ederken veya dava açıldıktan sonra ölen mirasçının yerine onun mirasçıları geçeceği için onlar da bu davayı açabilirler.
Her davacı bu davayı diğer mirasçılardan bağımsız ve ayrı olarak tek başına açabileceği gibi, davacı sıfatıyla birden çok mirasçının birlikte açması da mümkündür. Ancak, bu son halde davayı açan mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı değil, ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu olur. Bunun sebebi, her mirasçının diğerleri olmaksızın da tek başına bu davayı açma yetkisine sahip olmasıdır.
bb) Davalı:
Paylaşma davası, davacı taraf dışında kalan tüm mirasçılar aleyhine açılmalıdır. Bu zorunluluk, birden çok davalının bulunması halinde bunlar arasında mevcut zorunlu dava arkadaşlığından kaynaklanmaktadır. Bu durum dava şartlarından olduğu için, mahkemenin bu re’sen göz önüne alması gerekir. Buna karşılık, doktrindeki bir görüşe ve Federal Mahkemeye göre önceden mahkemeye başvurarak, verilecek kararın içeriği ne olursa olsun peşinen bu kararı veya davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü talebi kabul ettiklerini yazılı olarak bildiren mirasçılara karşı dava açılmasına gerek yoktur.
Miras alacaklıları, vasiyeti yerine getirme görevlisi ve miras ortaklığı temsilcisi davalı sıfatına sahip değildir. Aynı şekilde, mirası ret, mirasçılıktan çıkarılma, mirastan yoksun kalma ve mirastan feragat gibi sebeplerle mirasçılık sıfatını kaybeden kimselere karşı da paylaşma davası açılamaz.
Davacı ve davalı taraf yönünden paylaşma davasının bir özelliği vardır. Paylaşma davasında davalı, bir karşı dava açmamasına rağmen her iki taraf da hem davacı hem de davalı durumundadır. Davacı, bu davayı diğer tüm mirasçılar aleyhine açtığı halde, dava sonunda mirasın hâkim kararıyla paylaşılmasından kendisi de yararlandığı için bir anlamda sanki kendisi de davalı, diğer davalılar da sonuçtan yararlandıkları için sanki onlar da davacı durumunda bulunmaktadırlar. Başka bir deyişle, dava sonunda hâkimin verdiği paylaşma kararı hem davacının hem de davalının lehine sonuç doğurmakta, bu suretle yalnız davacı değil, davalı da kendine düşen tereke malları üzerinde kişisel/bireysel hak sahibi olmaktadır. Bu nedenle, paylaşma davasına Roma hukukundan gelme bir deyimle “Actio Dublex”, yani çift taraflı dava adı da verilmektedir.
cc) Görevli ve Yetkili Mahkeme
Paylaşma davasının konusu, ilke olarak terekenin tamamıdır. Ancak, mirasçıların anlaşmaları halinde, kısmi paylaşma sözleşmesi yapmak mümkün olduğu gibi, kısmi paylaşma davası açmak da mümkündür. Kaldı ki, TMK m. 642/II, Türk hukuku yönünden kısmi paylaşma davası açma imkanını açıkça tanımıştır. Söz konusu maddeye göre, “Her mirasçı, terekedeki belirli malların aynen, olanak yoksa satış yoluyla paylaştırılmasına karar verilmesini sulh mahkemesinden isteyebilir.” Kaldı ki, Yargıtay da 24.5.1985 tarih ve 2/5 sayılı İçtihadı birleştirme Kararı ile terekenin bir kısmının, hatta terekedeki yalnız bir malın bile paylaşma davasına konu olabileceğini çok önceleri hükme bağlamıştır. Buna karşılık, bazı yazarlara göre, paylaşma davası miras ortaklığını doğrudan doğruya ortadan kaldırarak, terekedeki mal ve haklar üzerinde mevcut el birliği hak sahipliğini sona erdirip bireysel/kişisel hak sahipliğini kurmaktadır. Esasen paylaşma davası sonunda hâkimin verdiği paylaşma kararı da bu amaç ve sonucu doğurmaktadır. Bu nedenle, davanın külli niteliği kısmi dava açılmasını önler.
ee) Zamanaşımı
Mirası paylaşma davası zamanaşımına tabi değildir. Özellikle miras ortaklığı devam ettiği sürece dava açma hakkı zamanaşımına tabi olmadığı gibi, hak düşürücü bir süreye de tabi değildir. Bu nedenle, mirasçılar sözleşme veya yasadan doğan erteleyici (geciktirici) sebep olmadıkça, bu davayı her zaman açabilirler. Erteleyici (geciktirici) sebebin varlığı halinde de bu sebep ortadan kalkar kalkmaz mirasçılar paylaşma davasını açabilirler.
Sözleşmeden doğan engel miras ortaklığını uzatma sözleşmesidir. Böyle bir sözleşme ile mirasçılar, miras ortaklığını, dolayısıyla mirasın paylaşılmasını beş yıl için uzatmışlarsa, beş yıl dolmadan bu davayı açamazlar. Yasal engeller ise, yapılacak bir paylaşmanın malın veya malların değerini önemli ölçüde azaltması ile mirasçılar arasında bir ceninin bulunmasıdır.
Ancak, miras ortaklığı başka bir elbirliği ortaklığına çevrilmeksizin süresiz veya çok uzun süreli uzatılmışsa, bunun TMK m. 23 ve TBK m. 27 karşısında kişilik hakkını hukuka ve ahlaka aykırı olarak sınırladığı ileri sürülebileceği gibi, haklı (önemli) bir sebebe dayanarak geleceğe etkili bir şekilde feshi de düşünülebilir.
ff) Paylaşma Davasının Hüküm ve Sonuçları
Paylaşma davasının kabulü halinde hâkimin vereceği karar (hüküm), niteliği itibariyle yenilik doğuran bir hükümdür. Bununla hâkim bir yandan miras ortaklığını sona erdirdiği için hüküm bozucu yenilik doğuran bir nitelik taşırken, diğer yandan da, tereke malları üzerinde el birliğiyle hak sahipliğinden bireysel/kişisel (ferdi: tek kişi) hak sahipliğine geçildiği için hüküm, kurucu yenilik doğuran bir nitelik taşır.
Hükmün verilmesiyle kurucu yenilik doğuran sonuç derhal doğar ve bunun sonunda da her bir mirasçının tereke malları üzerindeki bireysel/kişisel mülkiyet veya alacak hakkı kendiliğinden meydana gelir. Hiç kuşkusuz, bu sonucun doğması için verilen hükmün (yerel mahkeme kararının) Yargıtay’ca onanarak kesinleşmesi gerekir. Şu hâlde, kesinleşen karar, mülkiyet veya alacağın mirasçılara geçmesi için hukuki bir sebep oluşturmamakta, aksine bu kararla mirasçılar doğrudan doğruya tereke malları üzerine bireysel/kişisel hak sahibi olmaktadırlar. Başka bir deyişle, hâkimin verdiği karar, miras paylarında yer alan taşınır veya taşınmaz mallar yönünden ayni etki ve sonuçlar doğurmakta, bu suretle mirasçılar, bunların maliki olurlarken, alacaklar ile diğer malvarlığı haklarını da doğrudan doğruya kazanmaktadırlar.
Mirasçılar, mahkemenin paylaşma kararının kesinleşmesiyle taşınmazlardaki bireysel mülkiyet haklarını kazanmakla birlikte, bu haklar henüz tapu kütüğüne tescil edilmediği için mirasçılar bu taşınmazlar üzerinde tasarrufta bulunamazlar. Bunun için tapuya tescil gerekir. Ancak, bu tescil kurucu değil açıklayıcı, bildirici nitelikte bir tescildir. Çünkü, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, mülkiyet hakkı kararın kesinleşmesiyle birlikte kendiliğinde kazanılmıştır.
Av. M. Çağatay TANÇ